BIGtheme.net http://bigtheme.net/ecommerce/opencart OpenCart Templates
ANASAYFA » AÇIKLAMALAR » CHP Milletvekili Hüseyin AYGÜN’ün ders kitapları ile ilgili araştırması

CHP Milletvekili Hüseyin AYGÜN’ün ders kitapları ile ilgili araştırması

ZORUNLU DİN DERSLERİNDEN HAKİM SÜNNİLİĞE: İLAHİYATÇI, MÜFTÜ VE DİN HOCALARININ ELİYLE ALEVİ ÇOCUKLARINA YAPILAN KIYIM VE ZULÜM ÜZERİNE /21.11.2014

                                                         Hüseyin Aygün/Dersim Milletvekili

Bütün ders kitapları incelendiğinde yoğun bir Sünnilik propagandası içermektedir. Alevilik ve Bektaşiliği dair anlatılanlar hakim Sünniliğin Alevilik ve Bektaşiliğe dair yorum ve algılama biçiminden öteye geçmemektedir. Alevilik ve Bektaşiliğe ilişkin müfredatta yazılanlar Şeriat Kapısına ilişkindir. Marifet ve Hakikat bapları ile uzaktan yakından bir ilgisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla, hakim Sünnilik; Alevilik ve Bektaşiliğe dair neyi görmek istemişse müfredata onu eklemiştir. Alevi Bektaşi inancı ile ilgili bölümler aktarılırken çalışmalarına atıf yapılan: Ethem Ruhi Fığlalı, Osman Eğri, Abdülkadir Sezgin, İlyas Üzüm, Sönmez Kutlu vb. kişiler İlahiyat Fakültesi veya Yüksek İslam Enstitüsü mezunudurlar. Bu şahısların Alevilik ve Bektaşiliğe ilişkin “katkı” ve “yorumları”, hâkim dinsel algının yeniden üreticisi konumundan öteye gitmez. Rapordaki ilgili bölümler karşılaştırmalı olarak incelendiğinde Alevi çocuklarına yapılan kıyım ve zulüm daha rahat anlaşılacaktır.

İlk ve Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 12. Sınıf kitapları incelerek hazırlanan bu rapor iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm kitapların genel içeriğine dair bazı alıntı ve değerlendirmeler içermekte ve ikinci bölüm ise ders kitaplarında doğrudan alıntılar yapılarak Alevi Bektaşi inancı ve yolu ile karşılaştırılmıştır.

GENEL DEĞERLENDİRME

  • Müfredat programı hazırlanırken Alevi toplumu ve Alevi kuruluşlarının doğrudan veya dolaylı olarak sunmuş oldukları görüş, rapor ve beyanların hiçbiri dikkate alınmamıştır. Dikkate alınan bazı görüşler ise ağırlıklı bir şekilde mevcut iktidar ile birlikte çalışan veya hakim inancın kontrolünden çıkmayan kişi veya kuruluşlardır.
  • Halen yürütülmekte olan “Zorunlu Din Dersleri”nin içeriği açık bir şekilde hakim Sünniliğe göredir. Başka bir deyişle Hanefi Mezhebi doğrultusunda hazırlanmıştır. Bu nedenle Öncelikli olarak yapılması gerek Mevcut Anayasa ve yürürlükte bulunan yasalar çerçevesinde “Zorunlu Din Dersleri”nin kaldırılması, okutulmakta olan ders kitaplarının içerik olarak acilen değiştirilmesi ve din derslerinin isteyene verilmesidir.
  • Kitaplardaki Alevi ve Bektaşi inancıyla ilgili bütün bölümler incelendiğinde tamamen cinsiyetçi bir yaklaşım ile yazıldığı, kadının varlığının tamamen ortadan kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Alevi Bektaşi inancında kadınları dışlama, baskı altında tutma, bireysel hak ve hürriyetlerini kısıtlama gibi öğeler bulunmamaktadır. Dolayısıyla kadın varlığının yok sayıldığı bir müfredatın Alevi çocuklarına hiçbir katkısı olmayacaktır. Tam tersine kadınlara yapılan baskı ve uygulanan şiddetin derecesini artıracaktır.
  • 7. Sınıf ders kitabının “İslam Düşüncesinde Yorumlar” başlıklı ünitesinde Alevilik; “Tasavvufi Yorumlar” başlığı altında Sünni tarikatlar olan; Kadirilik ve Nakşibendilik ile birlikte ele alınmış ve böylece Alevilik bir tarikat konumuna indirgenmiştir. Burada Alevilik, dört Sünni mezhepten derece ve değer bakımından daha düşük düzeyde yani ikincil mertebede ele alınmış ve Alevilik, neredeyse Sünni bir tarikat olarak kabul edilmiştir. İnançlar arasında bir derecelendirme Alevilik inancı açısından terstir.
  • 8. Sınır ders kitabındaki “Kaza ve Kader” başlıklı ünite hakim Sünni anlayış doğrultusunda hazırlanmıştır. Oysa Alevilikte kader ve kaza konusu Sünnilikten son derece farklıdır. Örneğin, Alevilikte, şerrin Allah’tan olduğu inancı kesinlikle kabul edilemez.
  • 9. Sınıf ders kitabında, “Hacı Bektaş Veli” başlığı altında kullanılan görsellikte Hacı Bektaş Veli Dergahı içine II. Mahmut döneminde yani 1834 yılında yaptırılan ve Alevi inancında olmayan camiye ile birleştirilmesi dikkat çekici bir unsur olarak yer almaktadır. Bu caminin Yeniçeri kıyımının ardından yapıldığı bilinmektedir. Oysa kitapta, sanki başından beri Hacı Bektaş Dergahının içinde cami varmış gibi propaganda yapıldığı görülmektedir.
  • 10. Sınıf ders kitabında yer alan “Hz. Ali’nin Örnek Şahsiyeti ve İbadetin Önemine Dair Sözleri” bölümündeki Hz. Ali, “661 yılında vefat etti. Cenaze namazını oğlu Hasan kıldırdı” şeklindeki sözlerin Hz. Ali üzerinden Alevilere namaz telkini yapmak dışında hiçbir gerçeklik payı yoktur. Peki, Aleviler nasıl bilir meseleyi? Hz. Ali, Ebu Milcem tarafından yaralandıktan sonra çocukları Hasan ile Hüseyin’i yanına çağırır. “Beni yıkayın, sandukamı hazırlayın, yüzü peçeli bir kişi devesi ile birlikte gelecek, tabutumu alacak, ondan bir şey sormayın ve karışmayın” der. Hasan ve Hüseyin babalarının hakka yürümesi üzerine söylediklerini harfiyen yerine getirirler. Beklerler, siyah giysili, yüzü siyah peçeli bir kişi gelir. Hiçbir şey söylemez. Hz. Ali’nin tabutunu alır, devesine yükler, yine bir şey söylemeden çekip gider. İmam Hüseyin daha sonra, “kim bu adam, babamızı nereye götürüyor?” diyerek peşinden koşar, yetişir, yanıt vermediğini görünce peçesini kaldırır. Anlar ki tabutu götüren de tabutun içindeki de babası Hz. Ali’dir. Bu anlatı simgeler, hakikat ve Ali’nin sırrına dair birçok şeyi ifade eder. Kitabı yazanlar “cenaze namazını kılmaya” devam etsin.
  • 11. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitabında bulunan “Kültürümüzde Ehl-i Beyt Sevgisi” bölümü bütün Müslümanlarca önemsenen bir konudur. Dolayısıyla bu durum Aleviler ve Alevilik açısından bir kazanım olarak değerlendirilemez.
  • 12. Sınıf Ders kitabı sayfa 70’te yer alan “NOT EDELİM” ve kullanılan görsellikte Alevi Bektaşi inancı büyük ölçüde sansürlenmiştir. “Alevilik-Bektaşilik düşüncesine mensup olanların müzik eşliğinde yaptıkları ayine semah denir.” Aslında burada semahın tanımlanması, Alevi-Bektaşi inancının inkarı, Dergah içinde cami görselliğinin ısrarla kullanılmasının Ebu Suud’un “vecd içinde ilahi okuyanları hoş gören Şeyh için katli mubahtır” fetvasından hiçbir farkı yoktur.
  • Bütün kitaplarda “Alevi-Bektaşi düşüncesi” kavram öbeği kullanılmış fakat ne hikmet ise “Bektaşiliğin İç Yüzü-Dibi-Köşesi ve Astarı Nedir?” adlı kitaptan herhangi bir atıfta bulunulmamıştır. Eğer atıf yapmış olsalardı: “Ey Yezit, erbabına ecdadına lanet senin” ifadesini göreceklerdi. Ya da “Evliyalar Piri, Hünkarı sensin/ Tanrı’nın aslanı Alim gel yetiş/ Dört kitabın sırrı esrarı sensin/ Tanrı’nın aslanı Alim gel yetiş” dörtlüğü ile yüz yüze gelmiş olacaklardı.
  • Bütün kitaplarda atıf yapmaya çalıştıkları (Fuat Bozkurt tarafından hazırlanan) Buyruk adlı kitap yine büyük oranda sansürlenmiştir. Cemlerin olmazsa olmazı Saka Suyu Dağıtımı ve okunan duadır. Örneğin, “Sad hazaran olsun ey münafık canına/ Ben demedim, Hak buyurdu bunu senin şanına/ (…) Yuf senin çürük geçmiş, ol fasit imanına (…). (Buyruk, S. 198-199)
  • Bütün kitaplarda yer verilen tek bir gülbeng var ve onun da sonundaki “Gerçeğe Hü” bölümü kaldırılmıştır. Alevilikte “gerçek” ile “Hü” kaldırıldıktan sonra geriye kalan bir anlam ifade etmez. Şimdi bilinmelidir ki, ulu Tanrı’nın iki (türlü) ismi vardır. Birisi gizli, birisi açıktır. Açık olan “Errrahmanırahim”, gizli olan “Hü”dür. Kitabı yazanlar farkında olmadan Tanrının varlığını açık bir şekilde inkar etmişlerdir.

İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 6. Sınıf

Saya Sorun Alevi Bektaşi İnancı veya yoluna göre
Sayfa 123-24 Hacı Bektaş Veli “1270 yıldan vefat etmiştir.” “Anadolu’ya gelmeden önce Mekke’ye giderek hac görevini yerine getirmiştir. Dönerken de Necef ve Kerbela’yı ziyaret ederek Anadolu’daki büyük bilginler ile görüşmüştür.” Alevi Bektaşi inancı veya yolunda “vefat etmek” diye bir kavram yoktur. Hakk’a yürüme, don değiştirme, Hakk’ın rahmetine kavuşma vb. şekilde dile getirilir.Kerbela ve Necef Aleviler için kült merkezi ve kutsal mekanlardır. Mekke’ye gidiş “hac”, Necef ve Kerbela’ya gidiş “ziyaret” olarak ifade edilemez. Ayrıca, Aleviler Hacı Bektaş Veli’yi Pir olarak bilirler fakat kitabın ilgili bölümünde böyle bir ifade kullanılmamıştır.
İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 7. Sınıf
Sayfa Sorun Alevi Bektaşi İnancı
S.91 “Hz. Ali’yi seven, sayan ve ona taraftar olan kişiye Alevi denir.” Burada Aleviler tanımlanmıştır. Tanım kimden alınmıştır? Ethem Ruhi Fığlalı. Peki Ethem Ruhi Fığlalı kim? Bir İlahiyatçı. Aleviliğin ne olduğu Alevilerin kim olduğu veya olmadığı yalnızca Aleviler ve Alevi toplulukların verebileceği bir karardır. DİB ve İlahiyat Fakülteleri hakim dinsel angının üreticisi durumundadırlar. Aleviler kimi sever veya sevmez, bu Alevilerin sorunudur. Ama Yezit ve onun bütün türevlerini sevmezler.
S.92 “Alevi-Bektaşi düşüncesinde; cem, semah ağızdan ağıza dolaşan deyiş, deyiş duvaz ve nefeslerle..” Alevi Bektaşi inancı, yolu, erkanı şeklinde ifade edilir. Bir inancın, kültürün, geleneğin aktarımında ister Aleviler olsun ister dünyanın başka bir yerinde olsun “ağızdan ağıza dolaşan” diye bir ifade kullanılmaz.
S.93 “Cem toplanmak, bir araya gelmek ve bütünleşmek demektir.” Cem Alevilerin ibadetidir. Tanıma lüzum yok. Başka türlü yapılacak veya düzenlenecek olan herhangi bir toplantı cem anlamına gelir. Örneğin, Bakanlar Kurulu Toplantısı.
S.93 Cemler, eskiden dergahlarda, meydan evi denilen mekanlarda gerçekleştirilirdi. Kentleşme ile birlikte zamanla cem evi adı verilen mekanlarda gerçekleştirilmeye başlanmıştır.” Cemler, Alevilerin zaman, mekan ve bedenden münezzeh olarak hazırladıkları bir mekanda yapılabilir. İster “dergah”, ister “meydan evi”, ister dağın tepesinde, ister dere boyunda cem ibadeti yapılır. Anlaşılacağı üzere kitabı yazan “arkadaşların” ceme dair en ufak bir fikirleri yok veya tersine ceme sansür uygulamak için bütün var gücü ile çalışmışlar.
S.93 “Cemi dede yönetir.” Cemi pir, rehber, mürşit, ana, talip ile yani meydanda hazır ve nazır her kim varsa onlarla birlikte karşılıklı rızalık alınarak yapılır. “Cem yönetme” diye bir kavram yoktur. Dede cemde inam ile aynı şekilde konumlandırılamaz veya benzer rol biçilemez.
S.93 “Cem evi (…) Ayrıca, ilim, eğitim ve kültür evi olarak da kullanılmaktadır.” Cemevleri Alevilerin ibadethanesidir. Cemevlerine ibadethane olarak tanınmaksızın diğer hiçbir statü kabul edilemez.
S.94 “Alevilik-Bektaşilikte birbiriyle küs olan, bir başkasının hakkını, hukukunu çiğneyen ve herhangi bir kişiye zarar verecek davranışlarda bulunan kimseler “düşkün” sayılır.” Düşkünlük kurumu Alevi Bektaşi inancında, erkanında, yolunda, ikrar verenler, yola girenler için uygulanır. Bunun dışındaki olası sorunlarda, toplumda dışlanan kişi “ham ervah” veya “şaşkın” olarak nitelendirilir.
S.95 “Herhangi bir ocağa veya cem evine bağlı olan bulunan kimseler, bir araya gelip kurban keserler. Tüm, canlar bu kurban lokmasına maddi katkıda bulunurlar.” Alevilerde “cem evine bağlı olma” gibi bir durum yoktur. “Kurban kesilmez”, tersine “kurban” adanır. Kurban lokmasına tüm canlar maddi katkıda bulur gibi bir kural veya zorunluluk yoktur. Ayrıca, adanan kurban maneviyat içindir, maddi bir beklenti olmaz. Dilerim kitabı yazanlar herhangi bir “maddi” beklenti içine girmemişlerdir.
  1. 97
“Semah, okunan ilahiler eşliğinde…” Semah deyiş, duvaz ve nefesler eşliğinde yapılır. Hiçbir semahta ilahi okunmaz. Eğer herhangi bir semahta ilahi okunsaydı “arkadaşlar” o ilahiyi mutlaka müfredata koyardı. Bundan sakınmazlardı.
S.98 “Musahiplik, evli olan iki kişinin dedeleriyle birlikte dedenin huzurunda kurban keserek hayat “yol kardeşi” olmaya söz vermesine denir.” “Musahiplik, evli olan iki kişi” derken kadınlar dışlanmış oluyor. Böylesine cinsiyetçi bir yaklaşım başta bir kere sorunludur. Evli olma gibi bir zorunluluk yoktur. Biri evli çift ve diğer bekar olabilir. Sadece bekar olan kişi evlendiği zaman evli olan musahip kardeşinin rızalığı almak zorundadır. Bu baptan olmak üzere “evli olan çift deryadır, bekar olan ise gemi”. Musahiplikte kurban zorunlu değildir. Sanırım anlaşılması için “ikrar verenle elmaya Zülfikarı Mürtezeya” söz yeterli olacaktır.
S.99 “Alevilik-Bektaşilikte ibadetin temeli duadır.” Kullanılan görsellik İbadetin temeli haktır, yoldur, erkandır, hizmettir ve kitabın ilgili bölümündeki görsellik de yanlıştır. Gülbeng, dua veya tercümanlarda iki el avucu yukarı doğru tutulmaz.
  1. 100
“Bismişah Allah Allah! (…) Milletimizin, devletimizin varlığını birliğini, dirliğini sonsuz eyleye. (…) Bütün kitaplarda tek bir gülbenge yer verilmiş onun da sonunda “Gerçeğe Hü” ifadesi çıkarılmış. Alevilik ve Bektaşilik’te “gerçek” ile “Hü” çıkarıldıktan sora geriye bir şey mi kalır. Ayrıca, “Şah” kavramı gülbenglerde ayrı yazılır. Arkadaşların “Şah ile bir sorun yaşadıkları” belli oluyor.
  1. 101
Alevilik-Bektaşilikte çok önem verilen Hızır Orucu genellikle şubat ayının 13, 14 ve 15. Günlerinde tutulur.” Bektaşilik’te Hızır Orucu yoktur, Aleviler’de kimi yerlerde üç gün kimi yerlerde yedi gün tutulur.
 

  • İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 8. Sınıf ders kitabının neresinde veya kaçıncı sayfasında Alevilik veya Aleviliğe yer verilmiştir?
Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 9. Sınıf
Sayfa Sorun Alevi Bektaşi İnancı
  1. 117
Hacı Bektaş Veli, (…) Hoca Ahmet Yesevi tarafından başlatılan bir geleneğin temsilcisi olarak Türkler’in Müslümanlaşmasına büyük katkı sağlamıştır. Hacı Bektaş Veli, Anadolu’nun Müslümanlaşmasında, Türkler’in bir araya gelmesinde (…) O, bir Türkmen şeyhi olarak (…). hem de Ürgüp yöresinde yaşayan Hıristiyanlarla sıcak ilişkiler kurarak onların İslamiyeti kabul etmelerine zemin hazırlamıştır.” Alevilerin bildiği Hacı Bektaş Veli: İnsan-ı Kâmil’in değerini, kâinattaki yerini, önemini anlam ve etkisini, gelişmenin yaratıcılığını, erdemin insan hayatındaki yerini, tenasühün olgunlaştırıcılığını, iyinin, güzelin ve doğrunun yönlendirici erkini konu edinen bir yaşam felsefesini ortaya koyan, geleneksel baskıcı ortamda dahi hayatı yeşerten, anlam veren, insanın otoriteye bağlılığından kaynaklanan güçsüzlüğüne karşı ok, kılıç ve kalkan yerine güler yüz, güzel söz ile karşı çıkan; yüzyıllardır yılmayan, öğretisi her dönemde kabul görülen şöyle ki: “her dem yeni doğan” yeniliğin geliştirici, diriltici sıcaklığı içinde tomurcuk güller gibi açılan bir öğretinin, felsefenin, kültürün, anlamlı bir hayatın yol önderi, kandilidir.Başka bir deyişle; yeniyi araştırıp bulmanın, geçmiş ile “vahdet-i vücut” felsefesi ile barışık, ardından gelenleri zaman ve mekân tanımadan düşünmeye, sevmeye, aramaya, incelemeye mihman buyur eder gibi çağırmış, zora, baskıya, kötülüğe, iyilikle, güler yüzle, sevgi ile hoşgörüyle, enginlikle ama riyasız, fakat çıkar beklemeden, onurla ödünsüz karşı durmuş insan-ı kamil felsefesine dayalı bir yaşam biçimini yoğurup yapan ve der ki “bir yolu karanlık görüyorsan bil ki perde gözündedir, yolda değil”.
Orta Öğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 10. Sınıf
Saya Sorun Alevi Bektaşi inancı
S.59 “Hz. Ali, Hz. Peygamber’in amcası Ebu Talip’in en küçük oğludur. Annesi Esed‘in kızı Fatıma (ö.4/625-626)’dır.” Ders kitaplarını yazan arkadaşlar Suriye Devlet Başkanı Sayın Beşar Esad’dan çok rahatsız olmalılar. Bu arada Esed aslan manasına gelir.
S.61 “Hz. Ali, Küfe’de bir Harici olan Abdurrahman bin Milcem tarafından zehirli bir hançerle bir sabah namazında yaralandı ve aldığı yaranın tesiriyle, 63 yaşında 40 hicri/661 miladi yılında vefat etti.” (…) Muaviye Şimr İbni Mülcemi çağırıp eline bir ucu zehire batırılmış kılıç vererek Medine’ye Hz. Ali’yi öldürmeye göndermiştir.O melun Hz. Ali’nin bahçesinin kenarına pusmuş ve Hz. Ali’nin dışarı çıkmasını beklemiş. Hz. Ali’yi o gece uyku tutmamış, kapıyı açar dışarı yıldızlara bakarmış. Oğulları Hasan Hüseyin “Ya ata sen niçin yatmazsın?” diye sorduklarında “Bugün benim gerdanımdan kan akacak” demiş. Oğulları da “Ya baba bunu kim yapacaksa biz daha önce onu öldürelim” demişler.Hz. Ali de “siz karışmayın. Suç işlenmeden ceza tayin edilmez” demiş. Ve tam yerler ısınmaya başlandığında “Ben kırklara gidiyorum” diyerek eşikten dışarı çıkmış. O zaman bahçedeki kazlar Hz. Ali’nin eteğine yapışmışlar ki “Gitme Ya Ali!” diye yalvarmışlar. Hz. Ali kazları eliyle iterek eşikten inmiş. Pusuda bulunan Şimr İbni Mülcem Hz. Ali’ye kılışla bir darbe vurup kaçmaya davranmış. “Hz. Ali vuruldu!” şayiası o anda halk arasında yayılmış, o melunun elinde kılıçla kaçtığını gören bir mümin “Hz. Ali’yi sen mi vurdun?” deyince “hayır” diyemeyerek “Evet!” demiş. Halk da yakalayıp Hz. Ali’nin yanına getirmişler.“Ya Ali emir ver de biz bunu kısas edelim “ dediklerinde “Hayır ben ruhu teslim etmeden ona ölüm yoktur. Bana vereceğiniz şerbet ve yemeği önce ona verin” demiş. Bu olay Ramazan’ın 24. Gecesi olmuş. Muaviye başına eshabı toplayarak “Hz. Ali’nin ruhunu teslim ettiğini kim bana rumuzla haber verirse onu iane vereceğim” demiş. Üç gün, Hz. Ali komada yatıp 27. Gecesi Hakka yürümesine müteakip Muaviye’nin habercileri hemen harekete geçip Hz. Ali’nin öldüğünü davullar çalarak   bildirmişlerdir (…).
Orta Öğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 12. Sınıf Ders Kitabı
Sayfa Sorun Alevi Bektaşi inancı
S.69 “Muharrem orucunun tamamlandığı on ikinci akşamı cem ayini yapılır.” Muharrem Orucu tamamlandıktan sonra “cem ayini” olgusu yoktur. Örneğin, Oruç süresince düğün, nişan, sünnet ve benzer törenler/etkinlikler yapılmaz, kurban kesilmez, et yenilmez, Kerbela Şehitleri’nin çektikleri susuzluğu hissetmek için su içilmez (Su saf olarak içilmemektedir). Vücudun su ihtiyacı yenilen yemeklerden, çay, kahve, meşrubat, meyve suyu, ayran gibi sıvı içeceklerden karşılanır. Peki buna rağmen nasıl “on ikinci akşam cem ayini” yapılıyor? Ama şu yapılır: Yezit ve Yezitle sembolleşen bütün şahıslara lanet okunur.
S.69 “Görgü ayini, ikrar verme cemi, (…) Örneğin söz verip karar kılıp kabul etmek anlamına gelen ikrar verme ceminde, Kuran’da adı geçen “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim” sorusuna “Tabii ki, sen bizim Rabb’imizsin.” şeklinde cevap verilir.” Kâinat yaratılmadan evvel Muhammed Ali’nin nuru bir kandildeydi. Ve anda Cebrail yaratıldı. Ve Cebrail’e soru sordu: “Sen kimsin? Ben kimim?” Cebrail, “Sen sensin, ben benim” dedi. Bunun üzerine Allah “Uç!” emri verdi. Cebrail uçtu, fakat konacak yer bulmadı. Bu nedenle tam 33 bin yıl her bin yıl için Hakk’ın 99 Esmaül Hüsna isminden olan 33 ismin birini zikretti. Helak olmak üzereyken Allah O’nun zikrine duygulandı ve Makam-ı Ala’ya çağırdı. Tekrar sordu, “Sen kimsin, ben kimim?” dedi. Cebrail evvelki cevabını yineledi. Yine Allah “Uç!” emri verdi. Ve Cebrail 33 bin yıl daha zikretti. Bu zikirden etkilenen Allah yolunu tekrar Makam-ı Ala’ya uğrattı. Ve yine aynı soruyu sordu; Cebrail yine aynı cevabı verdi ve yine “Uç!” emrini aldı. Bunun üzerine Cebrail 33 bin yıl daha uçtu.Anda Cebrail yok olmak üzereyken Allah yolunu Gök Kubbe-i Kandile uğrattı. Cebrail gördü ki, kandilde iki nur birbirine sarılmış, biri yeşil (Muhammed), diğeri beyaz (Ali). Cebrail kubbeye konmak istediğinde anında nur bir nevcivan (alanur) olarak dışarı çıktı. Ve dedi ki “Buraya konma, helak olursun.” Cebrail, “Ben zaten helak olmak üzereyim, bana bir çare bul,” dediğinde, Ali dedi ki; “Git Makam-ı Ala’ya, Allah ‘Sen kimsin, ben kimim?’ dediğinde, de ki ‘Sen Halik’sin, ben Mahlûk’um’. Eğer sana ‘Halik ne, Mahlûk ne?’ diye sorarsa de ki, ‘Halik yaratan, yaratıcıdır. Mahlûk ise yaratılandır, Sen yaratıcısın, ben yaratılanım’”. Cebrail Hakk katına vardığında aynı sorulara aynı cevabı verir ve helak olmaktan kurtulur.

Check Also

Aşure ve Kurban Lokması

Aşure ve Kurban Lokmalarımızı hazırlayan , hizmet eden ve Lokmalarımızı paylaşmak için gelen tüm canlarımıza ...

Bir yanıt yazın